jay ve silent bob yüzünden.

metropolis 1927

bir endulus kopegi var benim de. 1929mus

A Trip to the Moon 1902 www.imdb.com

Sinema okuduğum için en eski filmleri de izledim. Lumiere Kardeşler filmleri, Edison yapımı envai çeşit filmler vs. IMDb listemde ise Georges Melies'nin Ay'a Seyahat filmi varmış. Yıl 1902.

1929 blackmail sanırım. hitchcock babanın ilk sesli filmi olması lazım.

Le voyage dans la lune (1902)

ayrıca buster keaton, charlie chaplin filmleri var 1910lar ve 1920ler'den.

georges melies - Cinderella(1899)

Le voyage dans la lune (1902)

Film derken, bildiğimiz anlamda filmleri kastetmiştim, kısa veya sessiz filmleri değil.

uzun metrajlı sessiz l'inferno (1911)
yarı sesli lonesome (1928)
tamamen sesli de the cocoanuts (1929)

The good the bad the ugly 1966

Potemkin Zırhlısı.

24 Aralık 1925 imiş. İki kere başladım, ikisinde de sıkıntıdan uyuyarak sonunu getirdim.

1960 - kirik canaklar

"bildiğin anlamda" izlediğim en eski film: freaks sanırım. 1932.

Fareler ve insanlar 1939

ilber hoca da sık sık sözünü kesiyor insanların. rahmetli Halil inalcık hoca ile bir programında resmen konuşturmadı rahmetliyi, bıt bıt araya girip durdu. sanırım tarzı bu.

asıl ilber çok söz kesiyor, celal güzel güzel anlatırken araya saçma sapan bir şeyle giriyor sonra celal ilber'den fırsatını bulunca kendi kaldığı yerden devam etmeye çalışıyor.

hüsnü kuruntun değil, haklısın.
celal hep heyecanlı bir insan. bana biraz kibirli de gelmiyor değil açıkcası.
bir şeyi de bilmeviyer arkadaş.
ilber sinirlendirilmediği sürece sakin bir insan.

ikisi de fazla söz kesiyor ama celal daha yüksek bir tondan girip daha hızlı konuştuğu için bence o daha fazla göze batıyor.

konu hakkında hangisi daha bilgiliyse o çok söz kesiyor. tarih konulu programlarda ilber ortaylı celal şengör'ün lafını çok kesiyor, celal şengör de ellerini kavuşturup dudaklarını ıslatarak lafının bitmesini bekliyordu. biliim-felsefe konularında da ilber ortaylı sık sık lafının kesilmesine, düzeltilmesine tahammül ediyor.

Cok kesiyor ve tüm tadını kaçırıyor programın. Bir de bağırıyor falan :/

ikisi birbirini güzel dengeliyor bence, zaten o kadar birbirlerine alışmışlar ki.. yeri geldiğinde lafı geri almasını da biliyorlar veya lafını kestiğinde bastırıp cümlelerini bitirdikleri oluyor. adamlar bu muhabbetlerin tillahı istemedikleri bir şeye müsaade edeceklerini sanmıyorum.
ben hiç rahatsız olmadım şimdiye kadar o kadar da izlerim.

badem sütü her gittiğim starbaksta vardı ve hayır ekstra ücret ödenmiyor ama ayıptır söylemesi hep çok merkezi yerlerdeki büyük strabakslarda takılıyorum, gerçi öyle bir ayrım yok sanırım bunlarda ama belirteyim dedim. şekersiz vanilya şurubu mu varmış onu hiç bilmiyordum. nasıl oluyor o?

Evet ya varmış. Belki de yeni cıkmıstır

şekersiz vanilya şurubu bulunur, badem sütünden emin olamadım.

bunun lezzet ve yağ oranı gibi bir standardı yok ki. tavuğun butu yağlıdır göğsü yağsız, mesela dana kıyma yağlıdır, pirzola çok lezzetlidir falan. vücudun parçasına göre değişken.

bacon sevmiyorum ben mesela, genel olarak da tercih etmiyorum domuz ama bazı salamlarda falan güzel olabiliyor. zaten o salamların da sırf dana etlisi bulunmuyor. (yurt dışı)

yerine göre yağ oranı değişir. amsterdamda kaburgasını yedim, sosis olarak da yedim bence enfesti

allahsızlığı yayma kürsüsü başkanı bir etobur olarak ukrayna'da çok yedim. farklı türleri var ve hangisi nasıl adlandırılıyor bilmiyorum. tat olarak saydıklarının hepsi domuzdan daha güzel ama sonuç olarak domuzunki de et ve et her şekilde güzeldir sjfsk. ben en çok mangallık olanlarını sevmiştim, bizdeki gibi şişe geçirip yapıyorlar eti marine ettikten sonra. hayvanın neresidir bilmiyorum. o inanılmaz lezzetli.

Polonya'da bir türk arkadaş yaptı sanıp yemiştim mutfakta bulunca, domuz etiymiş ukraynalı arkadaş yapmış, farkını anlamamıştım.

yedim ve özlüyorum. bi ingiliz kahvaltısı olsa da yesem keşke.

jamon diye şahane bir şey var.

Alisik olmadigimdan olsa gerek bana tadi ağır geliyo ne kadar denediysem sevmedim.

ağır, kötü, etmem.

kadıköy'de pizzacı da yemiştim ama hangi dilim pizzacıydı hatırlamıyorum. biraz ağır ama güzeldi.

Jambon, sosis ve bacon olarak güzel. Schnitzel fena değil. Biftek olarak dananın eline su dökemez. Başka hallerini yemedim. Yediklerimi, biftek hariç tavsiye ederim.

Yağ oranı tavuk ve hindiden daha fazla. Dana ile parçaya göre yarışır. Dana antrikot ya da bonfilenin yerini tutmaz asla domuz biftek.

@iyi olmayan gececi;

kadıköy moda pizza bar

hamburgerini yemiştim. ama çok açsan yiyebiliyorsun, ve çok lezzetli geliyor. ama doyduğum an bir ısırık daha alamamıştım. çok ağırdı tadı. kalanı sokak köpeğine vermiştim. normalde bir iskender yer, yan tarafa geçer bir iskender daha yerim ama doyunca yenmeyecek bir haldeydim.

açıkçası kokusuna dahi dayanamıyoruz yolumuzu değiştiriyoruz bu sebeple asla yemem.

Araf

Araf ortasında oluyor, benim dediğim ya kuzeydesin ya Güney’de

"Taraf olmayan bertaraf olur." mu?

Cümle diyince aklıma bu geldi.

Tezat?

ehven i ser miydi ki :)

Bunlar değil yahu.
Gelmiyor o cümle ;(

İfrat ve tefrit?

@bumbum hay allah razı olsun:)

para cezasına çevrilir

para cezasına çevrilmeyecek ama karara itiraz edildi. birkaç sene sürer bunun aşamaları. karar kesinleşmeden hapis yatmaz.

ceza ertelenmemiş, o kısım kesin. temyizde ne olur bilmem.

para cezasına çevrilme diye bir şey var mı ya türkiyede?
neyse 2 yılın altındaki cezalarda hapis olmaz. beş yıl içinde aynı suçu işlersen iki cezayı birden yatarsın(onun da tamamını değil)
bunun bir de temyiz aşaması var tabi. yıllar yıllar sürebilir.

Bu ara AKP büyükşehirlerde düşen oyları toparlamak için çeşitli taktikler çeviriyor, bu yüzden yargıdan ilginç kararlar görüyoruz ve göreceğiz. Tahminim şudur ki seçim tekrar yaklaşırken nispeten gevşettikleri gerginliği geri tekrar sıkacaklar (her seçim aynısı oluyor). Bu durumda eleman ceza yemez temyizin sonunda.

bu, kitabın değil şairin adı. sen çok yanlış anlamışsın...

sürreel şiir diye bir sey var aslan parcası.

Onur abi kitap gibi adam, ama okuyan azdır aramızda :)

bazen anlıyorum şimşek çakması gibi bir şey oluyor ama gerisini hiç anlamıyorum. artık büyüdüğüm için fanı da değilim kendisinin :/

birkaç şiirine baktım. çok detay göndermelerle yazıyor, anlayabilmek mümkün değil. örneğin bir şiirini incelemiştik bir arkadaşla. bunuel'in un chien andalou filmine gönderme yaparak yazdığına kanaat getirdik. adı üstünde sürreel, e zaten atıf yapılan film de sürreel. iki sürreel bir araya gelince hiçbir şey anlaşılmıyor doğal olarak.

edit: bahsettiğim şiir "ah gidiyorum bu" kitabından

anlatım biçimlerini ve dili bozup türk şiirinde yenilik yapmaya çalışıyor, polis filmiyle sinema dilini bozmaya çalıştığı gibi. bir müddet analiz etmeye ve anlamaya çalışma böyle sevmeye çalış; sonrası kısfmet.

Denedim ama sevemedim... :/ mana bulamiyorum, bulanlar keyfini cikarsin ne diyim :) tesekkürler...

nadirkitap.com'a bir bak istersen.

Geçenlerde Ferhan Şensoy’un eşi Elif Durdu twitterda düzeltmeler yapıldı şimdi matbaaya gidiyor diye gündeste'nin dosyasının fotoğrafını paylaştı twitter.com

Yıllardır var bu gündeste bu sene basılıyor muhabbeti, bu sefer gerçek olacağına inanmak istiyorum. (Gecedeste de basılacakmış)

Diğer kitapları da sık basılmıyor, piyasada başkaldıran kurşunkalem kalmamış

ferhangi şeyler oyununun çıkışında satıyor bütün kitaplarını.

Cok tesekkur ederim. Ben istanbul'da degilim. Izledim kendisini 2 kez. Cok sevdigim biri... :)) anilarini anlattigi kalemimim sapini gulle donattim ve baskaldiran kursun kalemi almak istiyorum.

Gündeste'nin yeni baskısı çıkmış

twitter.com

herkesin kendi tercihi bu şeyler. kimse kimseye karışmadığı, kimseyi çocukça terimlerle aklınca aşağılamaya çalışmadığı sürece sorun yok.

dışarıda susuzluktan ölse bir şişe su almayan tanıdıklarım oldu. ha, bugün adamın hatırı sayılır bir varlığı var, benimse hiçbir şeyim yok.

ne yeme içmemde ne de zevkimde çok kısmam, hatta biraz müsrif bile sayılırım. ama cimriliktense müsrifliği tercih ederim. aslında ikisi de yanlış, en iyisi orta yol.

sosyal medyada yenilen içilen mekanları paylaşmayı ben de hoş bulmuyorum ama dileyen yapar bana ne. gezilen mekanları paylaşmada ise sorun görmüyorum. aradaki fark, sanırım birinin insanların yiyip içemeyecekleri görmelerinin bana hoş gelmemesi. ayıp diye düşünüyorum. gezme olayı da benzer gerçi ama en azından açlık/susuzluk gibi birinci sırada bir şey değil.

Dogru. Insanlar sirf sosyal medyada paylasmak icin gezer, mekanlara gider oldu. Hayati kendisi icin degil sosyal medya icin yasiyor insanlar. Ilgi orospulugu hat safhada.

fotoğraf çekilmekten başka aktivite bilmeyen tipler yıllarca zen eğitimi alıp gelmiş gibi eylemlerini kutsiyet atfederek anlatıyor. eleştirilere şiddetle katılıyorum.

Bununla ilgili bir sosyal araştırma var. Kaynağını daha sonra hatırlayıp yazarım ama özetlemek gerekirse bu araştırma insanların artık tatillerini "başkalarına anlatabilme ihtimali" üstünden kararlaştırdıklarını gösteriyordu. Yani bazı kişilerin sırf bir kimlik yaratmak amacıyla bir şeyler yaptıklarını düşünüyorum ama genel yaklaşımım "herkesin hayatına hiçkimse karışamaz" şeklinde.

İnsanların sırf sosyal medyada fotoğraf çekmek için bile farklı kültürleri, yerleri gezmesi neresinden bakarsan bak olumlu bir gelişme, hele ki bizim insanımız için. Sebebi ne olursa olsun, kendi habitatının dışına çıkmak, dünyayı, insanları tanımak ufuk açıcı bir deneyimdir. Gidiş amacı bunu değiştirmez.

"ama layk için gidiyor" e gitsin abi, hiç gitmemesinden iyi değil mi?
Bu eleştiri tarzı insanımızın ne kadar kötümser, olumsuz yönden bakma meraklısı, baltalayıcı olduğunun bir kanıtı daha. Bu yapılan eleştiri bir tespittir ve ben de katılıyorum , sırf moda olduğu için yapan çok kişi var. Ama salak saçma şeylerin moda olmasındansa bu olsun moda, arkasındaki motif neyse ne, her halükarda kazanım sağlıyor. Ve bu eleştiriler bu şekilde düşüncesiz yapıldığı sürece bu gibi temelinde kazanımlar olan bir sürü eyleme bok sürülmüş olacak.

Bu durumdan memnuniyetsizlik duyabilirsin, oraya gidenleri samimiyetsiz de bulabilirsin ama işin bu başlıktaki kadar bombardıman haline gelmesi toplumdaki kötücüllük ve art niyetin sonucudur. Ben de onların tarzından gidip "bu sert eleştirileri yapanlar gidemedikleri için kıskananlar ve bir tek onlar gitmiş olsun başkası gitmiş olmasın diyen ezik ve farklı olma çabasındaki ergen ruhlardır" diyebilirim pekala.

Seyahat dunyanin en guzel etkinligidir. Mahallesinden disari cikmayan balkonda atletle cay icen adamdan baska da bir yorum beklenmez elbette. Zaten diger ulkeler Turkiye'yi kiskaniyor saniyor.

Ben de tum parasini iPhone almaya ya da evine yeni koltuk takimi almaya yatiranlara ve bu isi kutsallastiranlari elestiriyorum. Seyahat (Bodrum'da otelden cikmamak degil - kentleri gezmek) insani egitir. Neden Jon Turkler, Osmanli'nin degismesini sagladi cunku Bati'yi gorduler.

olay gezmekten çok zevk almayla alakalı. eğer gezmek zor gelmiyor sıkıntıları seni rahatsız etmiyorsa ferahlatıyorsa güzel bir şeydir. eğer evde oturmak seni rahatlatıyorsa bu senin için değerli bir şeydir.

ev almak araba almak mal üstüne mal koymaktansa gezmeyi yeğlerim.

hayat zaten övülmek beğenilmek üzerine kurulu. herkes farklı şekilde bunu tatmin etmeye çalışıyor. kimi araba alıyor kimi arabasını modifiye ettiriyor kimi kilo veriyor kimi koluna güzel kız, adam takıyor. kimse kimsenin hayatına karışamaz.

Bence tamamen israf hem para hem zaman açısından. 3-5 günde neyi gezip neyi göreceksin. Gittiğin ülkede 1 ay kalabiliyosundur o başka. Bilmemne şelalesini, kulesini görmüşüm bana ne. Elin turisti benim ülkeme gelip bir sürü kekoyla muhatap olup para dökerek gidiyor. Bizden de gidenler aynı.

Yurtdışına çıkmayı güç gösterisi olarak görüyorlar. Bunların çoğunun evi kira, bir sürü de borçları var. Bu gezgincilerin ortaya çıkması üzerinde instagram'ın etkisi çok büyük.

Yurtdışına çıkan değil lüks evi arabası olan övülür. En azından gerçek hayatta bu böyle. Sanalda yaşıyosan o başka.

Bu dediklerim kadınlar için geçerli olmayabilir. Kadının güzel olanının gezip tozarken paraya ihtiyacı yok.

Son derece haklı bir eleştiri. Bütün bu gezip tozma, yiyip içme goygoyunun 2 ayağı var. İlki sistem açısından ekonomik kısmı, insanları harekete teşvik etmelisin ki bu esnada ekonomik hareketlilik sağlanabilsin. Kimsenin ihtiyaç dışı tüketim yapmadığı bir dünya düşünelim, böyle bir dünyada sistem çöker. 2.si insan ayağı, zevk ve gösteriş düşkünlüğüyle ahmaklık birleşince bu türlü şeylerin değer kazanmaması mümkün değil. Seyahatin bütün sağlıklı yönlerini kabul etsem de bir kitapta okuduğum "seyahat ahmağın cennetidir" sözüne katılmadan edemiyorum.

Elestirilere katilanlarin cogu farkli bir kulturu gormemis, farkli bir sehrin sokaklarinda yurumemis, havasini yasamamis olanlar goruyorum ki. Duzenli bir hayatin varsa ne vize almak zor ne de izin.

büyük futbol kulüplerinden biri utanç verici mağlubiyet alınca diğerleri böyle alaya alıyor.

ya bir takım elendiğinde rakip tararftarın kızdırmak için yazdığı ünlem o kadar. bu akşam fb elendi ya, ona mahsuben.

Ben de biri birine söyledi sanıyordum. Hay Allah razı olsun hepinizden.

@delay bro sen neyi nasıl hortlattin yahu. Ahahaha ya hu bayağı genel internet jargonu işte.

tüm olay şurdan başladı;

b1212.hizliresim.com

öyle ben hortlattım falan değil. sanırım fenerbahçe yenildiği zaman galatasaray futbolcusu twit atmıştı. o zaman türk futboluna dahil oldu.

hatta vol 2:

twitter.com

yaklaşın, anlatıyorum: bu mevzunun patlaması 2016-2017 sezonunda Beşiktaş-Fenerbahçe maçında son dakikada Beşiktaş'ın gol yemesiyle hortladı. fenerliler başlıkta coştular :) tabi bunlara galatasarylı arkadaşlar da katıldı. mevzunun çıkış noktası bu. daha sonra her alınan yenilgide, hezimette rakip takım taraftarları gelip dalga geçmeye başladılar. şahsen bir Beşiktaşlı olarak ben de çok dalga geçtim hem fener hem galatasarayla. saçma mı? sonuna kadar saçma. ama sözlükte ne doğru ki? :)

1-1 biten bjk-fb maçıyla başladı diye hatırlıyorum.

Hayır.

işlemlere başladıktan sonra yapabiliyorsun sanırım. ben bakaya iken bakayalığımı kaldırmak için işlemleri başlatmıştım sonra hemen mastera kayıt olup tecil ettirmiştim. ama benim durumum resmi olarak ne oluyor bilmiyorum. yerim belli olmuş muydu hiç hatırlamıyorum.

kasıma tâbi isen şubatta gidebilmek için bakaya olman lazım büyük ihtimalle. yüksek lisans programına kayıt için askerlik durum belgesi istiyorlar, dolayısıyla

üzülme tertip, aynı yere düşeriz belki +1.

kasım celbine tabiysen işlem yaptırmazsan bakaya kalırsın şubat celbine atar direk.

işlem yaptırmana gerek yok.

aralık gibi git şubat celbine tabi ol bakaya cezanı öde(300 kusur tl.)

ocak gibi edevletten belli olur askerlik tipi (kısa uzun) ve yeri.

eline şubatta kadar tecil belgesi verirler o belge ile ocak ayında açılacak bahar dönemi yüksek lisanslarından birine kaydol.

Yeniden tecili olursun böylece.

~~dikkat et ocak ayı içinde sonuçları açıklanacak yl bulmaya çalış. iki kere bakaya kalmamaya çalış yani şimdi gidip kasım celbine tabi olursan ve gitmezsen şubat celbi için tecil belgesi vermeyebilirler. onun için hiç işlem yaptırma aralıkta git.

~~samsun,bülen ecevit gibi ünilerin yl takip et özel ünilere para bayılma.

Yeriniz belli olduktan sonra tecil yaptırabilirsiniz. Ben üniversite tecilimi bozdurmuştum askere gitmek için, yerim açıklandıktan sonra gidip tecil ettirdim tekrar.

nemfomanyak. bolca cinsel seks var çünkü.

dogville. çok estetik buluyorum.

lars von trier pek sevmem. ama melancholia ve dogville iyiydi baya.

dancer in the dark. biçim açısından zevkime en yakın filmiydi sanırım. björk de artısı tabii.

+bu arada ben de pek sevmem filmlerini.
++breaking the waves de onun filmiydi ya. tamamen çıkmış aklımdan. ikisi arasında kaldım şimdi. björk artısıyla dancer in the dark diyeyim yine.

Antichrist
Melancholia

Dogville

Benim en sevdiğim yapımı, "Riget". Ama TV filmi. Çok çok etkilenmiştim. Muhteşem bir film.

Dogville

Filmlerinin gösterim zamanları beni etkiliyor.
Melancholia filmi gösterime girdiğinde gezegenlerle ilgili bir durum vardı şimdi tam hatırlamıyorum.
Bir psikopatın kafasının içinde dolaşıyorsun resmen :)
İzliyorum, etkileniyorum ama seviyorum, sevmiyorum demek adamın yapmaya çalıştığı şeye ters. Ruh hastası manyak:D

sadegazoz +1, bu adamın filmleri sevmelik değil gibi, yani ben izlediğim şeyden tatmin olmuş bi şekilde ayrılıyorum filmden ama "sevmek" diyemem buna. antichrist izlediğim zaman itibariyle okuma yapmayı çok sevdiğim bi döneme denk geldiği için ona baya bi kanalize olmuş, kafa yormuştum; o bakımdan sanırım benim en çok "uğraştığım" trier filmidir. onun dışında beş engel'i bahsettiğim sevme eylemine zorlamayacak bir türde olduğu için rahat rahat seyretmiştim.

semih terziyi vurması. semih terzi, darbecilerin şimdiki ökk komutanı zekai aksakallı yerine geçirttikleri darbeciydi. semih terzi, ökk'ya hakim olsaydı işler değişirdi.

zekai aksakallı'nın emriyle semih terzi'yi öldürerek özel kuvvetler komutanlığı'nda komutanın alınmasını önledi. ancak iddialar arasında zekai aksakallı'nın önceden darbeci grupta yer aldığı, darbenin başarısız olacağı anlaşılınca taraf değiştirdiği, kalkışma grubunda yer almayan ve önlem almak amacıyla diyarbakır'dan yola çıkan semih terzi'yi, ömer halisdemir'i yanlış yönlendirerek, öldürtüp suçu semih terzi'ye atmak istediği de var. iki ihtimal de bana olası geliyor ancak ortada kesin olan tek şey ömer'in cesareti. yazık oldu.

mesela diyelim semih terzi orayı alsaydı, ne değişecekti? askerler her yerden çekiliyordu zaten bi şekilde sonra, ne olacaktı? darbenin seyri değişti diye abartı olmuyor mu, ben anlayamadım. kasıtlı bir efsane yaratma çabası gibi geliyor bu darbenin seyrini değiştirme sözleri..

arkasındaki dürtüye bakmaksızın görevi gereği yapması gerekeni, hatta belki de gerekenden daha fazlasını yaparak bu cesareti göstermiş biri olduğu için gördüğü saygıdan dolayı rahatsız değilim ama evet, ben de "semih terzi'yi vurmasaydı darbe tamamlanırdı, hükümet çökerdi, amaçlarına ulaşırlardı" düşüncesine katılmıyorum. zaten darbenin kendisi hakkında bu kadar soru işareti varken bu konunun da su götürmemesi mümkün değil.

değiştirdiği seyir açısından; cesareti insanları yüreklendirmiş ve insanların "vatanseverlik" duygularını arttırmış, onlara ilham olmuş ve darba karşısında daha dik durmalarını sağlamış diyebiliriz.

semih terzi'nin darbe için kilit bir adam olduğu ve ölmeseydi darbenin çok daha kanlı olacağı iddiası var. ömer halisdemir, semih terzi'yi öldürdüğü için değil aldığı emri öleceğini bile bile yerine getirdiği için efsaneleştiriliyor.

Benim gözümde Ömer Halisdemir vatanı için gözünü kırpmadan canını veren yiğit bir insandır ruhu şaad olsun huzur içinde yatsın öncelikle.

Yukarıdaki yorumlara katılıyorum o an fetö vs bilmeden darbeyi önlemek adına öleceğini bile bile görevini sorumluluğunu yaptı. Ha yapmasaydı darbe başarılı olur muydu? Hiç sanmıyorum gene aynı seyrinde devam ederdi tutuklanan paşaların sayısı bir fazla olurdu.

Çok doğru bir seçim. Yılın farklı mevsimlerinde birkaç kez gitmiş biri olarak Kasım ayında bile Cordoba'da, Malaga'da 35 dereceyi gördüğümü bilirim. Yazın güneş batana kadar gölgeden kafanı güneşe çıkaramıyorsun bile.

Ayrıca kışın Granada'da Elhamra Sarayı'nı Sierra Nevada'nın karlı etekleri arka planda olacak şekilde izlemek müthiş bir haz verecektir :) bkz. c1.staticflickr.com

Seyahatle ilgili yardımcı olacağım bir şey varsa özelden veya buradan da sorabilirsiniz.

Nisan ortasında Sevilla'da 1 gün yürüyünce burnum soyuldu, bence de iyi bir tarih. Granada biraz daha serin olacaktır muhtemelen ama gezmek için idealdir.

şubatta granada'da kesin üşürsün, ama gittiğine hayatta pişman olmazsın.

dispozofobi'yi tetikleyebilir böyle biriktire biriktire. sakın yapmayınız öyle şeyler dönüşü olmaz sonra.

kanser olmaz ama beklenen büyük istanbul depremini tetikleyebilir. yapmayın böyle şeyler

Bpa içeriyor diye hatırlıyorum. Ben değiştirmeyeceğimden eminsem kasadakilere çöpe atın diyorum almıyorum bile.

Aman uzak dursun.
Sonradan şkayet etme durumu olmasa hiç fiş almam.

Yani alırım tabi de saklamam.

Fişler zamanla siliniyor. Fotoğrafını çek at. Boşuna biriktirme. Pahalı ürünlerin faturalarını kutlusuna koy.

ahmetrasimkucukusta.com

Dayanağı yok bence. Okuyalım yeter ki. Hristiyan Musevi Müslüman, içerik olarak kaliteli olsun da kim yazarsa yazsın.

duyduğum en saçma şeyler sıralamasında kafaya oynar..

bazen he he deyip geçmek lazım. şunun üzerine düşünmek bile saçma.

O biri, az öteye gitsin. Sen de canın ne okumak istiyorsa oku.

bu tiplerin söylemlerini çok ciddiye almayın allah rızası için. bak bunu bir müslüman olarak diyorum. yav he he deyin geçin. olmadı, özgür demirtaş'ın bir programda yaptığı ince bir jest var onu yapın.

kadınlar çalışmamalı diyip hastaneye gidince bir kadın tarafından tedavi edilen bir din adamı vardı. benim gözümde bunlar böyle.

Neye dayanarak dediğini biz nasıl bilelim ki adamı getir de biz soralım (: Konuşamanın öncesi sonrası nasıldı ? İslam diniyle ilgili kitap okurken mi diyor bunu ? Yoksa calculus u da mı sadece müslüman yazarlardan oku diyor ?

müslümanların çoğu konuşurken yalnızca sandalyeye dayanıyor, sorun o zaten. bazısı "resim, roman ifşadır bu yüzden de haramdır" düşüncesinde, bazısı "oku" ile başlayan kitap hiçbir okumayı yasak etmez diye düşünüyor.
zaten yalnız müslümanların kitaplarını nerden okuyacaksın, yazanlar da büyük ihtimal "gavurların" kitaplarını okumuştur, belki de münafıktır. oh yeah.

Fyodor dostoyevski sadece islam diniyle ilgili yazilar olmadiği sorumda yeterince açik zaten. Tüm kitaplari diyor.

(bkz: sözlükçülerin karşılaştığı efsane yobazlıklar)

buraya yazsaydın:)

Yobazlığına ve korkusuna dayanarak söylüyor. Bu düşüncenin temelinde inancında şüpheye düşmek var, oysa okuduğun herhangi bir şey seni şüpheye götürecekse o inanç olmamıştır zaten. Aynı mantığa göre, inançsızlar da dini olan her şeye karşı kapalı olmalılar, burada kendi içinde çelişkili bir durum var.

biliyor ki başkalarını okusa rasyonel kısmı ortaya çıkacak ve korkusuyla yüzleşmeye çalışacak. Onun için gerek yok. Komfor alanı iyi. Komfor çemberinden çıkma diyor işte.

qazaqwsx +1

Ekside sarah silverman basligina gir orda bi bakiniz vardi turkce altyazili stanuplar diye orda biri bi link verjisti ordan yurursun.

Louis CK

louis c.k.
sarah silverman
trevor noah
dave chappelle ile
başlanğıç yapılabilir

(bkz: türkçe altyazılı stand-up gösterileri veritabanı)

Netflix bu konuda bayağı dolu, ondan faydalanabilirsin.

Bo Burnham ve Anthony Jeselnik önerebileceğim isimlerden. Louis C.K. berbat ötesi.

George Carlin

Netflix’te izlediğim ilginç bir stand-up şov var: “oh, hello on broadway”. Espriler genellikle new york’un kültür sanat dünyası, tiyatro ve sinema dünyası hakkında. Şovun ortasında steve martin konuk olarak katılıyor falan.

Yalnız baştan uyarayım: mizah anlayışları biraz fazla seçkinci, fazla entelektüel. mesela “new yorker” diye bir dergi ya da “steely dan” diye bir müzik grubu olduğunu daha önce hiç duymamış olan seyircilere cahil muamelesi yapıyorlar falan.

fazla protest olmakla birlikte çok severim.

www.youtube.com

Asla vakit kaybı bir dizi değil.

Mutlaka izle

Beni sarmamıştı çok kasıntı ve yapmacık gelmişti.

unlulerin fotograflarini sizdiran adam +1

1 bölüm izledim diğerlerini de yarım yamalak arkadaşlar izlerken gördüm biraz komedi olarak izlenir derim ben çünkü baya boş bir dizi.

"internette yayımlanıyor, klişe türk dizisi gibi değilmiş" düşüncesiyle meraklanıp izleyeceksen hiç izleme. sansürsüz içki, sigara ve küfür dışında televizyondaki türk dizilerin daha kısa bakışmalı olanı.

Büyük beklentiye, övgülere gerek yok. Sıradan bir dizi ama izlenebilir. Yapmacıklıgı itici gelecektir mutlaka ama sevebilirsin de. Zevk meselesi. Ayrica öyle soylendigi kadar çok seks sahnesi falan yok. Olanlar da gayet sansürlü gibiydi, oyuncular hep giyinik göründüler. abartıyorlar. En azindan dizi bunun uzerine kurulu degil.

Seks sahneleri abartılıyor.
Izlenebilir dizi ben izliyorum .

İzlemeyin hocam üşenmeyip bütün spoilerları okudum önyargı diyebilirsiniz ama anladığım kadarıyla bok gibi bir dizi. Ha bir de kitabının en başında bu kitap herkes için değil gibi bir şey yazıyormuş. Egoya bak sen. Defolsun gitsin ergen kitlesine hitap etsin o zaman.

annemgil izliyor diye mecbur kaldım yarı buçuk o açtığında takip ediyorum. ezelden beri türk dizisi izlemiyorum. ecnebi dizilere yatkın biri olarak:

1- porno diyenlere takma bu smut bile değil aksjndakjfafjjasf
2- küfür kıyamet kopuyor çünkü sansür yok. içki sigara da var. bence bu bir artı.
3- samsung ve bunun gibi reklamlar ve ürün yerleştirmeleri gırla. bence dozu kaçmış samsung dışındakilerin.
4- bildiğin türk dizisi. müzikler abartı kullanılma gene (muhtemelen bir sonraki madde yüzünden). en azından bakışmalar az üstte dendiği gibi.
5- yapmacıklık var ama o kadar da değil.

eh işte. normalde türk dizisi izleyicisi iseniz neden olmasın. en azından istediğiniz saatte izliyorsunuz.

not: bu arada türk dizi sektörü bence ölüyordu bu yöntem kurtaracak bunu bir kenara yazalım.

İçki sigara ve küfür bir dizi için artı mıdır? Artıdır diyorsanız buyrun izleyin. Hatta çok istiyorsanız bir gün buluşalım karşınızda içki sigara içer küfür de ederim. Seçim sizin.

@bayc. sansürün olmaması artıdır. sanki hepimiz pembe sıçıyoruz.

spoiler okuyup bok gibi olduguna karar vermek enteresanmis.

izlenmeyecek gibi degil bence.

türk dizilerin daha kısa bakışmalı olanı +1
ama o dizilerden daha cok emek verildigini de goruyorum.

urun yerlestirme kismi cok antipatik.

Çok acayip bir dizi değil. Sansürsüz dizilere aç kaldığımız için wow küfür etti falan deniliyor. Beni sadece ürün yerleştirme reklamları rahatsız etti. Kalan iyi.

Dizinin iyi veya kötü olması çok da önemli değil. @yelmiyiz'in dediği gibi ilk defa RTÜK'ten bağımsız olarak bir çalışma ortaya koyuluyor. Ben sırf bu yüzden izlemeye değer buluyorum. Seyirci ile yeni bir bağ/sınır kuruluyor, yeni bir estetik uslup doğuyor. Bunlar seyircinin alışık olmadığı durumlar. Gelecek on yıl içerisinde nasıl evrimleştiğini görmek açısından izlenebilir.

Bir diğeri için; (bkz: masum)

orange is the new black, kaç gündür izliyorum fena sardı

the leftovers

oz

The Sopranos.

Anladığım kadarıyla dram seviyorsun. Bu durumda da Master of Sex, Sense8, Black Mirror, Utopia, Hung ve Rectify öneririm.

The Good Wife da bonus olsun.

inanmamakla kalmıyor, gerzekçe buluyorum.

Yok hiç inanmıyorum

taşların gücüne inanmıyorum, hayal gücüne inanıyorum. kurbanlarımızın dişlerinden kolyeler yaparken bir noktada taşa yönelmişiz, böyle güzel bence ellemeyelim.

birine fırlatırsan ya da onunla birine vurursan fena canını acıtır. başka da gücü yok.

nawar'ın dediğine kahkahalarla gülmekle birlikte, aynı fikirdeyim. İnanmıyorum.

sözdebilim/pseudoscience diye adlandırılabilecek hiçbir şeye inanmıyorum.

hayatımda daha saçma olan çok az şey duymuşumdur.
sadece kimisinin içi filan güzel işte.

izlemeye devam et. ikinci sezonda dizi gerçekten apayrı bir şekle bürünüyor.
ilk sezon çoğunlukla "olay varmış, çözelim çocuklar" tarzında gidip, arada sırada asıl hikayede gözle görülür gelişmeler oluyor. ikinci sezonda işin şekli değişecek, "lan lan lan" diye izleyeceğin bir hale gelecek.

ben de başladığı diziyi kolay kolay yarım bırakan biri değilim, bir arkadaş sağolsun 10. bölüme kadar izle seversin dedi. ilk 9 bölüm kendimi jiletliyordum sıkıntıdan, 10. bölümü beğendim o gazla devam ettim ama son sezona kadar zor dayandım. şimdi fringe yerine çalışan çamaşır makinesini izleseydim daha iyiydi diye hayıflanıyorum.

çok güzel bir seri. sabredip hepsini izlersen, sıkı bir walter hayranı olabilirsin.

Söz konusu J. J. Abrams olunca biraz sabretmek gerekiyor. Person of Interest'i de sürekli farklı bir şey oluyor diye izleyemiyordum. Sonradan bir efsaneye dönüştü. Ben de dün kendimi zorlayarak Fringe izlemeye başladım. 2. sezonda başlıyor her şey dedikleri için sabrediyorum.

ben dizi izlemeden once genellikle bir plotuna oyuncularina efendim konusuna bakarim ki camasir makinesi izlemeyi tercih etmeyeyim.
ona ragmen fringe size beklediginizi vermiyorsa sorun fringe'de degildir.
simdi bu 8-10 bolumluk dizileri fringe ile karsilastiramayiz yani.
zamaninda oz, the wire, rome gibi diziler de vardi fringe'e kiyasla cok daha iyi olan kaliteli, vs. onlar ayri fringe tarzi diziler ayri.
gelecek sezonlar cok daha iyi olmayacak, siz karaktere ana hikayeye alisacaksiniz ve daha rahat izleyeceksiniz, sikilmayacaksiniz falan.

ozet olarak, fringe izlenmez mi ya?

misal 4. sezondan sonra 8 sezondur supernatural izliyoruz biz. hic oyle yenik falan dusurmeyiz.

ben ilk bolumunden son bolumune kadar cok severek izledim, ustelik gecen sene izlemistim. yine de bence de 2. sezondan sonra daha guzel oluyor.

bazi arkadaslarim da izleyip hic sevmedi, zevk meselesi bana kalirsa. ben de cok ovulmesine ragmen oz'u sevememistim mesela. 2. sezona kadar izlemeye calisin, hala sarmadiysa birakin. sonucta dunya uzerinde cekilmis bir suru dizi var, her begenilen dizi size hitap edecek diye bir sey yok.

Keşke izlememiş olsaydım da baştan izleseydim :)
2.sezondan sonra uçuyor

Bilim kurgu seviyorsanız, 10 numero dizidir.

.

Kesinlikle izlenir. Simdiye kadar izledigim en iyi dizilerden biri. İzleyecek bu kadar cok dizi olmasa oturup bastan sona bir daha izlerdim.

lost, person of interest, x files tarzı seviyorsanız kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. tarzındaki en iyi yapımlardan biri.

İzleme abi güzel ama bir yerden sonra mantara bağlıyor. Mantar derken yanlış anlama güzel dizi ama bolumu zir bitiriyorsun sonra sıkılmaya basliyorsun.

Rotten çok acımasız geliyor, o yüzden metacritic'e bakıyorum imdb ile birlikte.

rotten tomateos benim için kriter. imdb'nin bu denli abartılmasını anlamıyor, anlama çabası da göstermiyorum jhbajdhad. 'ömdb'dön yödö öltö ölön fölmlörö özlömöyöröm...'

rotten tomateos'da şöyle de bir güzellik var, sinema eleştirmenlerinin puanlarıyla sitenin kullanıcılarının puanları ortak değil ayrı ayrı gösteriliyor. bazen seyirci filme çöp derken, bazen de eleştirmenler çöp diyor. o anda karar sana kalıyor tabii.

yıllardır criticker kullanıyorum. en kişiseli, en halden anlayanı.

ben ekşiyee bakıyorum... eğer filmin görselliği şöyle müzikleri böyle, saanat yönetmeni süper yapmış derlerse sanat filmi deyip izlenmez diyorum. habire yönetmeni övüyorlarsa o yönetmenin tarzına aşinaysam izleyip izlmeyeceğime karar veriyorum. mesela tarantinoyu izlerken adını unuttuğum bir yönetmeninkileri izlemiyorum.

filim adamı olumlu

ben hep izledıkten sonra bakıyorum yav. rottentomatoes guzel.

viva bir musibet bin nasihatten iyidir

Kesinlikle var ve bunu epey zaman geçtikten sonra anlayabiliyorsun sadece.

ders çıkarmayı biliyosan zaten her türlü vardır.

yoksa da,
motive kalmak için böyle düşünmek zorundayız

her işte bir hayır yoktur ama bir olayın aslında iyi sonuçları olabileceğini düşünmek ya da örneğini bulmaya çalışmak olumlu ve kendimizi gereğinden daha fazla kötü hissetmemizi engelleyen bir bakış açısı. ben sık sık bunu uyguluyorum.

bence bu bilinmez.

insanların başına 50 tane şey geliyor, sonra diyor ki bak o gün olan şey aslında hayırlıymış. nerden biliyosun amk, belki daha güzel olacaktı?

yani elindeki ile mevcut bulunduğun anda en güzelini yapmaya çalış sen, ama ileriyi düşünmek aslında zar atmak gibi bişiy.

Başıma birkaç tane berbat olay geldi. Travmatik etkilerini yaşadım belli bir süre. Hayrı nerede bilmiyorum belki ben göremedim ancak o travmalardan şu an gülerek bahsettiğimde kendimi güçlü, zamanı sihirli buluyorum. Belki de hayır buradadır.

evet. öyle olduğuna inanıyorum. halâ inanıyorum.

ders çıkarabiliyorsan olup bitenden, görüyorsun öyle olduğunu.

bizim bir abla var. durumu eh işte... ölen eşinden kalan emekli maaşı, yaklaşık bir milyon liralık 3 katlı evi, bankada da yaklaşık 60-70 bin lirası var.

iki hayta oğluna (biri evli) bakar; torunlarına harçlık, hediyeler (laptop, cep telefonu gibi de oluyor) verir... evli oğlu birkaç ay önce öldü, bonzaiden! eşi ve kendisi çalıştığı halde; ev kirası, faturaları, kredi kartı borcu, motosikletinin taksidi, çocuğunun kreş parası annesince karşılanırdı.

kadın şimdi torunu için (bu torun hep en özeldi) daha da hassaslaştı. varını yoğunu bu kıza göre hesaplıyor. neyse işin bu kısmını uzatmayayım, döncem buraya.

oğlu hayattayken kendisini karşıma alıp özel konuştum. yapma, etme dedim. bu yaşında (60'a yakın) günde yaklaşık 10 saat çalışıyorsun. biraz kendi ayakları üzerinde bırak onları. böyle alıştırmışsın ama yanlış yapıyorsun. imkanın var, aç bir yer, geç başlarına çalıştır maaşla dedim de dinletemedim.

şimdi bu abla, bu olümden de ders almadı. bu torunu acayip şımartmış ve varını yoğunu bu kızın eğitimi, geleceği diye stoklayıp duruyor. bir işte çalışan ama çok da dikiş tutmayan öteki oğlu var. kızları var. kızlarından olan torunları var...

hem torunu bir nefret objesine dönüşecek ve hem de bu şımarıklıkla çok sağlıksız biri olup çıkacak. daha beş yaşında ama varı yoğu bilmiyor, ne istese, babaannesi anında yanında bitiriyor.

e böyle bakarsan tabi bir anlam çıkarmadan ne hayrı diyeceksin. daha beteri geliyor çünkü, korkuyorum. kendisine de bir iki anlatmaya çalıştım ama anlayacak durumda değil. büyülenmiş gibi.

deli gibi çalışıyor, hep ayakta. kendi şikayetleriyle ilgili doktora gidemiyor zaman bulup ama torunu için gece gündüz koşturuyor.

biraz da görmenle ilgili yani. yoka "ne hayırı, hani nerede" de diyebilirsin.

bütün gün metrobüste ağzına sıçılmış, bir de akşam evde metrobüste çile çeken adamı mı izleyeceksin? kendi hayatın bombok, empati ile zengin, süper hayatı olan birini izleyip kendini tatmin etmek istiyorsun işte. olay böyle.

behzat ç o yüzden çok tuttu, yani çok gerçekçiydi ve doğaldı dolayısıyla çok kişi sevdi.

ama bir yandan hayatımızın sıkıcı olduğu gerçeği de var ve mesela biraz farklı hayatlar görmek de kötü değil bence. o yüzden fi'yi sevdim ben. ama aşırı abartı ve zenginli dizileri sevmiyorum.

behzat ç. çok falan tutmadı. dizi defaatle gün ve saat değiştirdi ancak sosyal medyayı kullanan kişilerin ısrar ve hayranlıkları ile o dönemin star yönetiminin de desteğiyle devam ettirildi. ssg'nin bu tür yayınlar hakkında yazıları vardı yanlış anımsamıyorsam. neden devam ettirilir ya da neden bitirilir diye. ekşi dergisi üzerinden anlatıyordu.

ayrıca @ben demiştim zaten haklı. yakında yeni bir yaz dizisi çıkar ve ne demek istediğimizi daha iyi anlarsınız. bu amerikan rüyası kavramını anlayan iyi okumuş senaristlerimizin başlattığı bir furyanın ayağı düşmüş hali.


alternatif için eski dizileri ruhsar, memoli, çocuklar duymasın gibi zamanın çok tutulan hikayelerini yeniden canlandırmayı denediler patladı. türk insanı, güç arzusunun peşinde. aslında türk diye yaftalamamak lazım, nietzsche benden daha iyi bilir ama insan güç algısının peşinde ve bu yüzden amerikan filmlerinde ki o telefonu alırsan daha başarılı daha güçlü, o arabaya binersen daha güçlü olursun yaklaşımını ülkemizde tersten yedirdiler. daha güçlü insanlar. daha alengirli hayatlar.

izlemeye değer birşey olsun istiyor insanlar, yoksa sizin bahsettiğiniz diziler eskiden stv'de vardı. ev hayatı, soba, iş arayan baba gibi. günümüz dizilerinde fakirler bile istanbulda taksi ile seyahat etmek zorundalar, öyle seyahat ederler. çünkü o herhangi bir eğlence kültürü değil sosyal yaşamdan bir kaçış sunar insana.

eski türk filmleri gibi yani, ne diyordu sırrı süreyya önder; hüsnü(ah ulan müjgan)' filmin sonunda öyle konuşmaz aslında, ben size hüsnünün nasıl konuşacağını yaparım da rtük kanalı kapatır. orada senarist konuşuyor, ve izleyeni rahatlatıyor. çünkü seyirci film boyunca kendisini hüsnüyle özdeşleştiriyor. hüsnü filmin sonunda kazanıyor, tiradını atıyor ve seyirci istediğini elde etmiş oluyor. Gerçek hayatta böyle şeyler olmaz. Bu bir ekoldür, seyirci rahatlamak için sinemaya gidiyor.

Herkesin senaryosuna methiyeler düzdüğü Ezel dizisinde bile böyle olmuştur. aynen anlatıldığı gibi.

edit: ben yazarken @tolkienin hayranı'nın yazısı yoktu, aynı sırada benzer şeyleri düşünerek yazmışız.

"Ben demistim zaten" zaten demis. +1

- Türk dizileri çok hızlı ve çok uzun üretiliyor. Prime time'ın her akşam birtakım dizileri körüklüyor olması gerek ve bölüm reklamlarla birlikte üç saate, kemiksiz 90 dakikaya kadar uzun. Haliyle yaratıcı olacak zaman yok, acil dizi lazım. Haliyle kolaya kaçmak gerekiyor. Arada Elveda Rumeli, Behzat Ç gibi diziler çıkıyor ama nadiren.

- Türk halkı arabeskten, dramadan beslenir. Bu yüzden, ya bir fakirin zenginler yüzünden acı çekmesi ve bizim bu acıyı hissetmemiz gerekiyor (Öyle Bir Geçer Zaman Ki) gibi ya da zenginlerin bir türlü mutlu olamaması gerekiyor. Oysa, bu halk 20 yıla yakın Bizimkiler dizisini izledi. 20 yıl boyunca 'Katil geldi Sevim', 'Babacım, kapıcı', 'Zaptı tutuyorum şimdi' gibi replikleri yıllarca dinleyen bir iki nesil büyüdü. Başarısı da 'Halk kendi hayatı ile özdeşleştirdiği, ekranda kendini gördüğü için bu kadar tutuldu'ya bağlanmıştı. Ne oldu da, bu bu kadar değişti? Şuradan örnek vereyim. 1960-70 yapımı bir Hollywood korku filminde kanlı bir sahneyi doğru düzgün göremezsiniz. Görünen sahnelerde de kanın sahteliği bellidir ve delinen deşilen organ yoktur. Aynı şeyi izlemek seyirciyi sıkar ve her yeni ile birlikte çıta azıcık yukarı çekilir. 1980'lerde açıkta organ görmesek de Freddy Kruger'ın milleti deştiğini gördük. Korku filmleri şimdi aşırı gerçekçi. Cinayetleri rahat rahat, elimizde mısırla izleyebiliyoruz. Aynı filmi 30-40 yıl öncesine götürsen olay yaratır ve yasaklanır. Bu da beyni uyarma ile ilgili. Beyin belirli bir miktarda uyaranla uyarıldığında artık ondan düşük olanlara çok da yeni bir şeymiş ya da heyecanlandırıcıymış gibi heyecanlandırmıyor. Örneğin, Facebook'ta her atılana 100-200 beğeni gelen biri bir postuna 50 beğeni gelirse mutlu olmaz, tatmin olmaz ama her postuna ortalama 10 beğeni gelen biri 50 beğeni ile havaya uçabilir. Türk halkı için de bu beyin uyaranı drama olmuştur. Dramanın miktarı arabeskle başlayıp arta arta bugünlere geldi. Halka artık Bizimkiler'i göstersen sıkılır. Çünkü 100 like'ı olan birine 10 like'lık bir şeyle uyarmanın artık etkisi yok. Bu yüzden dizilerdeki kavgalar, dramalar, entrikalar, olaylar, vb. arttıkça artıyor. Burada zenginlik de gün geçtikçe artıyor.

- Aynı dizileri Orta Doğu, Balkan ve Güney Amerika pazarına satıyoruz. Hepsi de lüksü izlemeyi seven insanlardan oluşuyor. Orta Doğu'nun, Arapların zaten lüks ve abartı sevdası meşhur. Güney Amerika yıllarca pembe dizi üretmiş, zengin çocuk ile fakir ama güzel kızın aşkını işleyen dizilerin harman olduğu yer. Balkanlarda çok yaygın olmasa da fakir ya da orta halli ülkeler lüks hayatı görmeyi seviyor. Bir yandan Türkiye dışı pazar da düşünülüyor yani. Senin yerel hayatını izlemez bu insanlar ya da bunu o piyasaya sunmak riskli. Ne kadar zengin insan, o kadar yurtdışı yan gelir.

- Çalışmalar gösteriyor ki halk fakirleştikçe, izledikleri zenginleşiyor. Zenginin malı züğürdün çenesini youyor bir anlamda. Kendini dizide izlediği kişinin yerine kısa bir süre koyabiliyor. Televizyona odaklığında kendi çevresini görmüyor, ekrandaki çevreyi görüyor. Aslında bir şeyi izlerken kendimizi ekranın içine yerleştiriyoruz bir anda. Hatta, bazı anneler ekranla konuşur örneğin. Oyuncuya 'Ay ay ay, gitme oraya' ya da 'Aptal kız, adam seni kandırıyor' falan derler. Bu durumlar, aslında o an gerçekten kopulduğunun ve ekrandaki görüntünün o anlık kişinin gerçeği haline geldiğinin göstergesi. Bu şekilde, kişi kendi fakirliğini kısa süre unutabiliyor ya da kısa süre zengin gibi yaşayabiliyor. Aslına bakıldığında, bu tarz zengin dizileri bir anlamda kişileri uyuşturmak işine de yarıyor. Kendi fakirliğini bu şekilde bastıran kişi yaşadığından şikayet etmiyor. Hele ki zengin ailede entrikalar olunca kendi haline bile şükredebiliyor. Ama bir yan etkisi var; o da adi suçları arttırması. Ekranda kavga, gürültüyü çok gören bir nesil yetişti. Otobüslerde bazı genç kızların sevgilileri ile telefon konuşmalarını dinlerseniz diziler gibi konuşurlar genelde. Kavgası, draması bol ama anlamsız ve niye çıktığı belli değil. Aynı şekilde, televizyonda gördüğü gibi yaşayan insan elindeki şartlar o şekilde bir yaşama elvermediği için kapkaççılık, hırsızlık gibi suçlara teşvik de ediyor ama bir iki kişinin kapkaççılık yapması, bütün ülkenin fakirlikten bıkarak isyan etmesi yanında küçük bir bedel. İnsanların gazını alıyor bir anlamda. Bir anlamda ülke fakirleştikçe ya da gelir dağılımı adaletsizleştikçe, orta sınıf daraldıkça zenginlerin yaşamını ortaya seren dizi sayısı da artıyor. ben demistim zaten'in dediği 'Kendi yaşamını izler misin' de bu kapsamda incelenebilir. İsveçliler 6 saat boyunca sıradan bir tren yolculuğu izliyorlar mesela.

- Dizide gereken oyuncu sayısı tiyatrocu sayısından fazla ve tiyatro kökenli ve deneyimli oyuncular pahalı. Onun yerine, yeni mezun ya da az yüzü gözü düzgün birini ucuza oynatıyorlar; haliyle oyunculuklar genelde yerlerde. Bunun konu ile ilgisi yok ama araya iliştirmek istedim.

biriktirme huyunuzun önüne mi, yazı silinmesinin önüne mi? zira bence ilki daha büyük sorun. :)

11 senedir ahşap bir kutuda biriktiriyorum. fiş biçiminde verilen biletler çok soldu ama hala okunuyor, diğer biletler ilk günkü gibi. yazıların silinmesini engellemek için henüz herhangi bir şey yapmadım.

Termal kağıda basılan biletleri biriktirmenin bir anlamı yok, zamanla yazısı silinecek. Eskide kaldı bu alışkanlık.

geçen eski fatura, fiş ve biletleri çöpe attım. 1 büyük boy bim torbası doldurdu.

geçen sene sinemia katkısıyla da şubat 2016-ağustos 2016 döneminde vizyona giren tüm filmleri seyrettim. yetmedi bir daha gittim çoğuna. 120 kere gitmişimdir. 120 bilet yapar. son 6 aydır da haftada 1'den aşağı düşmüyorum. kısaca ayda yılda bir gidiyorsan biriktir de benim durumumda biriktirmenin bir faydası yok bünyeye. gereksiz çöp. ayrıca hepsi termal yazıcı siliniyor gidiyor.

Sinema biletleri siliniyor ya biriktirmenin pek bi olayı yok.
Ben de biriktiririm etkinlik biletlerimi, diğerlerine bir şey olmuyor fakat sinema biletleri sıkıntılı bu yüzden onları biriktirmeyi bıraktım.

Sevgilimle olanları biriktiriyorum. Eski sevgilimle olanları da biriktirirdim. Silinenler de var silinmeyenler de ama bunun için bi şey yapmadım henüz

kimlik, ehliyet kaplayan kırtasiyeler oluyor, onlardan nüfus cüzdanı gibi pvc kaplatabilirsin.

ortalama bir red head bence her türlü güzel oluyor. farklı olduğu için.

Çok güzel ama geri zekalı.

8 eder bence en azından. Şu filmde diziye göre daha hoş bence.
m.imdb.com

değil.

Got hiç izlemedim. Geçen x-men apocalypse'te gördüm. Güzel ama çok da çekici değil.

Hocam teklif mi etti :) kaçırma derim, çok güzel kız.

abi çok kötü bence ya. gözler falan soğuk bakıyor.

Ben beğenmiyorum. Benim favorim Emilia Clarke <3

Çok hoş bence

bakislar cok donuk. guzelliginin onune geciyo.

pehlivan gibi

Güzel ile çok güzel arası bence. Dizideki en güzel olduğunu düşünmğyorum, gıdığı var biraz. Hafiften boynu kalınca
www1.pictures.stylebistro.com
i2.wp.com
Bir de gözleri ve burnu yüzü ile doğru orantılı değil ama çok çok minik sapmalar; ihmal de edebiliriz ve vücut süper! O yüzden 8-9 derim rahat. Favorim Missandei.

değil, kendisi doğu alman gülle atıcısı terk.

Bence çok hoş bir kadın. Golden Globe ödüllerinde muhteşem olmuştu

Ben de pek beğenmiyorum.

Standart. 10/6

nezaketen gülümsüyorum. ortamda espri yapandan daha samimi arkadaşım varsa "şakaya gel" bakışı atıp bu sefer gülüyorum.

samimiyete göre değişiyor. eşim yapınca (çok yapar maalesef) tamam diyorum ya da boş boş bakıyorum. patronum yaptığında boş boş bakmakla hafif tebessüm arasında gidip geliyordum. özellikle yalandan gülmüyordum ruhumu şeytana satmış gibi hissetmemek için :I düşündüm de başka insanlar yaptığında da bön bön bakıyorum ben, ne diyon amk diye. zaten soğuk görünüşlüyüm, sırıtmıyor.

youtu.be (zafer algöz'e dikkat)

@nocturness efsane yakalamışsın helal :)

espriyi yapan samimi arkadaşımsa açık açık " olmadı abi, ama çabanı takdir ediyorum, bir daha ki sefere, üzülme be olum"
tarzı teselli ediyorum. yok samimi değilse nezaketen dudaklarımla :) işareti yapıyorum. gıcık olduğum biriyse tabiki gülmüyorum.

tabiî ki espriyi yapanla arandaki ilişkiye bağlı. çok samimî değilsen kırmak istemezsin, nezâketen gülersin hafif. çok yakın arkadaşınsa gülmeyebilirsin, hattâ esprinin komik olmayışıyla dalga geçebilirsin. haa onu da yapmayıp hiç tepkisiz kalabilirsin ama karşındaki adamın baya düşük profilli olması lâzım. hani adam bozulmaz onu bilirsin, siklemezsin. hayatın gerçekleri. ben çok yapmıyorum öyle de sevmediğim biriyse yaparım.

Ben refleks olarak tebessüm ediyorum. Espri değil, biri merhaba derse falan da tebessüm ederim. Yakınımsa 'Pek de dandikmiş' gibi şeyler söylerim sonrasında.

youtu.be

hayaller sex, drugs and rock'n roll; gerçekler tıklım tıklım dolu ibadethaneler.

tüm dünyada intihar vakaları olurdu. çoğu kişi o anı yaşamamak için kendini öldürmeyi seçerdi bence.

Haha herkes dua etmekle meşgul olurdu. Bu anı bekliyorum ben uzun yıllardır. Cinayet niye işlensin yau? İnşallah denk geliirm bu olaya. Böyle ölmek bi harika dostum.

İkisi de olurdu. Ben bir başıma evde kalıp bir komedi filmi izlerdim. En azından gülümseyerek gidelim.

Ben alkole falan verirdim heralde ayik ayik cekilmez simdi

öyle "bence şu olurdu bu olurdu" ile olmaz.

mesleği toplumsal analiz olan profesyonellerin bilinçli tahmini yağma, tecavüz, cinayet ve toplu intihar şeklinde.

tanrıya inanç oranının gerçekte ne kadar düşük olduğu, ölüm zamanı kesinlik kazandıkça ortaya çıkıyor. çoğu kişi aslında bu dünyada yaptıklarının sorumluluğunu öteki dünyada alacağını düşünmüyor. ölüm cezasına çarptırılan veya hastalık sebebiyle ne kadar ömrü kaldığını bilen kişilerde görülen bir şey bu, tanrı olgusuna isyan ve hayattan son anda keyif alma isteği. tabi ki daha da inançlıya dönüşenler de var ama eğilim bu yönde. hastalıktan ölecek kişiler tecavüze yönelmiyor çünkü bu dünyada bile son zamanlarını hapiste geçirmek istemiyorlar, yine de önceden içki içmemiş adamın içki içtiği, dindar olan kişinin tanrıya küstüğü çok görülüyor.

polis veya otoritenin gücünü kaybedeceği, herkesin öleceği bir felaket önceden bilindiğinde yağma ve tecavüzün artacağı, insanların son anlarda yapmak istedikleri şeyleri engelleyen olursa cinayet işlemeye çekinmeyeceği öngörülüyor.

toplu intihar olayı da daha çok "o anı yaşamamak" için değil, herkesin ölmesine karar veren "tanrı"yı memnun etmek için ölümü kabul ettiğini ispatlama yöntemi olarak seçilen bir ibadet şekli. metafiziğe eğilimli insanlarda görülebilecek bir ibadet, oruç tutarak kendini aç bırakmak gibi, ölüm emrini veren tanrıya onun emrini kabul ettiğini gösterme şekli.

ray bradbury bunun öyküsünü yazmış.

kebikec.blogspot.com.tr

Lars Von Trier, Melancholia der geçerim.

duble iskender yerim

macfit'ler bi boşalırdı, bi rahatlardı ortalık.

www.youtube.com

"Herkes sevdiklerine koşar, vedalaşır ve birlikte kaderlerini mi beklerdi?"

şu olay için böyle bişey olsun isterdim ha. sevdiğimle el ele, üzerimize tüm endamıyla doğuverecek olan o kızıl yuvarlak koca cismi izlerken fonda the great gig in the sky çalması... ölümü kabul edenin dişi kamaşsın derdim

haci olay kurgu olsa da mantik hatasi var.

kıyamet kopacaksa, kıyamet tum galaksiler icin kopacagina inanıyoruz. fakat sen dunyadan bahsetmişsin. herhalde parasi olan bulunan suyun hurmetine marsa gitmek icin gotunu yirtarlardi. :)

O son 24 saati sokaklarda çıplak bir vaziyette dolaşarak geçirirdim.
Kimsenin ziki kalkmaz len öyle bir durumda :))

Yapamadığım ne varsa yapmaya çalışırdım. Yapılabilecek olanları tabi.En azından son 24 saatim mutlu geçsin.

Dua falan etmezdim. Şunca yıldır inançsızım son 24 saat ya tutarsa diye saçmalamazdım. Ölüp yok olacağım sonuçta.

Ben almamistim. Koordinator ne derse desin. Cek sinemasi, Orta Avrupa tarihi gibi dersler aldim. Iyi ki oyle yapmisim kulturel birikim oldu.

burada siyaset okudum, erasmusta tüm dersleri hukuktan aldım. neredeyse hiçbir dersim birbiriyle alakalı değildi ama sorun olmadı.

Ohoo. Neler neler aldim. Ders yoksa al, saydirirsin gelince.

Sen artık lütfen gevse ve oranın tadını çıkarmaya basla olur mu ya?

Ben de erasnusta ilk ayımı benzer streslerle harcadım. 4-5 tane alakasız ders almak zorunda kaldım, hiç de bir şey olmadı. Saydılar bi kısmını, bi kısmını da okulu bitirene kadar verdim. Gerçekten boşver ve oraya odaklan, bişileri kaçırıyorsun gibi hissediyorum burda seni okudukça.

benim yanlis hatirlamiyorsam tum derslerim ilgisizdi ama hic sorun olmamisti, yuksek lisans tez doneminde gitmistim gerci, belki ondandir bilemiyorum.

benim de cogu ders ilgisizdi cunku biraz ben bolum disi gittim. valla her sey oluyor.

bırak alakasız dersi, 6 adet düşük kredili dersi, burada yüksek kredili 3 derse saydırdım.

ben alakalı ders alamadım :)) dövüş dersi bile aldım, kredileri öyle doldurdum, düşün yani.

bizim okuldaki sunumlarda dersleri danışarak alın, sıkıntı olursa okulunuz uzar filan dedilerdi. ben de ondan hepsini alakalı aldım.

Bence baya haklısın ya bu içkiye bünyesi dayanmayan kızların ben içicem bırak karışma tribine aşırı derecede sinirleniyorum. Bi de sen de içmişsin siktir git biraz ağır olmuş ama hem öyle salak salak davranacak, hem kendisinden haberi yok adam yürüyor farkında değil, hem de ben eve geri dönüyorum diyecek valla ben de aynısını derdim. Boşver bence ayrıldığınız iyi olmuş.

Çok haklısın, siktir git demen de normal arkasında durmaman anormal olur. İkisiyle de görüşmeyi kes.

sen haklısın, ikisini de siktir et. kız küfür etmeni kullanarak seni haklıyken haksız konuma itmeye çalışıyor. hiç uğraşma, siktir et.

(bkz: adblock)

ublock origin

Çok teşekkür ederim

sahaflara git tanesine 2 lira verirler

eğer paraya ihtiyacın olduğu için satıyorsan önce buradan ya da letgo'dan satmaya çalış; elinde kalanları sahafa götür. sahaflar yok pahasına alıyor gerçekten.

Bence güzel değil. Sanki halı kenarı gibi.

Ben çok sevdim. Alıp asardım evime.Enerjisi çok güzel bi kere.

renk renk çeşitli uygarlıklar üzerinde süren mücadele döngüsü. salladım tabi.

ikiye ayırmadan edemiyorum. alt kısmı sevemiyorum. halıya benzendiği de söylenmiş. fakat üst kısım da bir o kadar güzel gözüküyor.

görsel sanatlardan hiç anlamadığımı belirtmem gerek.

alacakaranlıkta, bozkırda dört nala koşturan süvari kafilesi.

ressam hem gökyüzünü, hem yer kabuğunun üzerindeki hareketi hem de yerin altındaki katmanları betimlemiş. üslubundaki ve renkleri kullanışındaki çocuksuluğunu sevdim.

atlıların böyle dörtnala koşturmaları bana savaşa ya da baskına gittikleri izlenimini verdi. eğer bu doğruysa resmin betimlediği şey, üsluptaki iyimserlikle tezat oluşturuyor. bu tezat da güzel.

belki de savaşa gitmiyorlardır, avdan dönüyorlardır. belki de bu atların üstünde insan yoktur, bunlar akşamın geceye döndüğü ya da şafağın söktüğü saatte bozkırda başı boş koşturan bir sürüdür.

resmi beğendim.

Ben de çok sevdim. Desen/boyama tarzı olarak Miro'ya benzettim ama konu olarak Miro'ya göre fazla epik ve Miro kadar soyut değil ama bir miktar sürreal bence. Biraz Mondrian gibi suprematist bir havası da var ama onun kadar basit de değil. Aynı dönem olsa olur.

Değişik, sevdim. Alt tarafı yorgun gibi içine kapanmış, halsiz. Üstüyse coşkulu, telaşlı.

buna benzer bir kazagım vardı onu özlediğimi hatırlattı.

alt taraf bence jeolojik zamanları sembolize ediyor :)

bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.

Sarki albumu kapağı icin ideal.

özellikle o göğün ağarması gibi görünen beyazlıktan etkilendim. birlikte ve kararlılıkla ulaşılabilecek güzelliklere umut hissi verdi. gece boyu yolda olan süvariler sabaha karşı çiçek açmış tarlaların yanından geçiyor. şunun gibi.

s-media-cache-ak0.pinimg.com

minimalist adamım, severek asarım evime.

tam anlamıyla şöyle hissettim:
www.youtube.com

Üstteki ve alttaki koyu renkler ortadaki beyazlığa instagramdaki lineer tilt shift özelliği katarak odak noktasını atlara çekmiş. Atların resmedilişi ise tabloya hareketlilik ve enerji katmış. Sıkıcı çizgileri dinamik bir tabloya çevirmiş.

çok güzel.

Resmi yapan arkadas backgroundu boyamayi unutmus basinda, resmi bok etmemek icin katmanli bi hava vermis havaya, yersen.

mal gibi. hiçbir şey anlatmıyor.

atlar tabloya göre çok küçük kalmış bence.

Resimsel anlam taşıyan tablolarda üçgen kompozisyon ya da farklı kompozisyon türleri kullanılır. Bunda hem çok sayıda at var hem de çok küçük kalmışlar.
Minimalist olarak değerlendirilebilir belki de.

Ben ufuk çizgisinin altındaki renk kombinasyonunu sevemedim. Mavi ve turuncu kontrasttır ama ya aşağısı? Bir de atlarda perspektif hatası var gibi.

Yine de sanat sanattır. Kim yaptıysa eline sağlık. Ben de duvarıma asardım.

atlar olmasaymış daha iyi olurmuş çok sırıtmışlar.

Akıncı türkler gibi, sefer bizimdir.

tam olarak : www.youtube.com

izleyip hoşuna gidenleri söyle ona göre bakalım

@masa penisi; siz yardırın aklınıza geleni ben indirecem hepsini.

www.imdb.com

2012

28 Days Later

The Road

Children of Men

The Book of Eli

eksiduyu.ru
la jetée
+george romero

tam da böyle bir duyuru açmak için gelmiştim. yukarıda yazılan hepsini izledim. film değil ama dizi olarak "the 100" güzeldir.

film iyiyse yönetmen de iyidir. ticaret gibi düşünebilirsin. bi mağaza da elemanlar sevimli,mutlu, etraf derli toplu, ortam güzelse Patron, müdürün başarısidir ve müşterisi çok olur.

oyuncu seçimi, olayları anlattığı yerler, acçilar vs.. hepsi iyiyse fillm de iyi oluyor.

İyi bir yönetmen, izleyicisinin zekasına güvenir. Anlatmak istediği şeyi sürekli tekrarlamaz ve bazı şeyleri izleyicisinin gözüne sokmaz. Benzer cümleleri üst üste duydum diye yarısında kapattığım bir sürü film var. İyi bir yönetmen, olayların doğal ve gerçekçi bir biçimde ekrana yansıtılmasına dikkat eder. İyi bir yönetmen, oyuncudan çekinmez ve korkmaz. Gerekirse aynı sahneyi yüz kere tekrarlatır. Olmamış bir sahneyi filmine koymaz.

yönetmen mandalina soyar seyirciye yedirir, kapla oyuncularına su verir tadında saçma sapan açıklamalara itibar etmeye gerek yok. bu birinin size 3-5 cümle ile açıklayabileceği bir şey değil. oturup farklı türlerden ve yıllardan önem atfedilen yönetmenleri ve filmlerini izleyin, yönetmenlerin önemini, üsluplarını ve filmdeki etkilerini görmeye başlarsınız.

internetten sinema endüstrisindeki kişilerin görevlerini okuyarak daha sağlıklı değerlendirme yapabilirsiniz.

misal yukarıda yazılanların bir kısmı senaristin görevi yönetmenin değil.

sağda solda çok övülen şeylerin de bir kısmı görüntü yönetmeninin işidir.

bir kısmı da sanat yönetmeninin.

yönetmenin görevlerini okuyarak başlayın.

kesmezse sinema kuramlarına girip derinleşirsiniz.

en iyi film ile en iyi yonetmen odullerinin verilme kriterlerini merak ediyorum ben de. Benzer seyler gibi gorunuyor.

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

oradaydım, 40 dakika, o gün, yüzyılın aşkları, keşke olmasaydı serilerine de bakabilirsiniz

Amerikanın gizli tarihi

Kenan ışık seslendirmisti. Amerikan yapımı

7 kız kardeş ve amerikanın gizli tarihi. history tv'nin de youtube'da belgeselleri var, history tv diye aratırsan çıkıyor.

***band of brothers****

www.youtube.com

HCT kanalında kısa videolar var güzel kolaj yapıyor.
www.youtube.com

Unsere mutter unsere fater. (3 bölümlük )
Der untergang

World at war belgeseli

ilk izlenmesi gereken world at war.

www.imdb.com

savaşı denizaltından hissetmek istersen; (bkz: das boot)

World at War diyenler aşırı haklı. Amerikalilarin yaptığı hiç bir ikinci dünya savaşı konulu eseri izlememek lazım. Yalan propagandadir.

mei wei (kore yapımı)

angelus'un önerdiği linkteki kıyamet belgeseli de güzeldir. ama fransız yapımı olduğu için eksik anlatılan yerler var.

Generation War izle kesin. Almanların kendini anlattığı dürüst bir yapım.

Yapay dünya içindeki yıldızları da spotlarla gösterdikleri için gerçek yıldız isimleri verilmiş olabilir.

Uzay araçlarının hayal olma düşüncesi ve subliminali bana ağır geldi.

Harita olayını hatırlamıyorum..

"Dünyanın gerçekliğini bize sunulan haliyle kabul ederiz" bu mantıklı bir söz ve gerçek dünyamız için de geçerli. Ve evet sorgulamayı amaçlıyor.

Şekli için demiyor.

D vitamini olayı çok normal. Çünkü truman orada doğdu ve güneş görmedi. D vitamini eksikliği için hap alıyor.

Yol kavşak olayır dünya şeklinden çok bir döngü,loop amaçlıyor gibi geldi.

Masonik olayı dediğin sembol seahaven yani o yapay şehrin adı ve logosu galiba. Kasıntı olmuş bu fikir...

Latince söz ise filmin teması içinde uygun aslında..

Ve son olarak dünya düz değil tabiki..

emek verip uğraşmışsın tabii ki ama aşırı zorlama. tek tek saymaya gerek yok, hepsi zoraki yapılmış tespitler. yani her konuya bu şekilde yaklaşabilirsin. aç bir video, saniyede bir durdurup incele, bağlantılar kurmaya çalış. hatta bunu yapmadan önce de "video bana şunu anlatıyor" düşüncesini içselleştir. yani senin de dediğin gibi kendini tembihle. herhangi bir video ya da fotoğraf olabilir bu.

Hocam filmin her karesinde su mesaji vericez derdinde olan senarist hic birsey yazamaz. Filmi oturup defalarca izleyip kicindan element uydurmanin adi komplo teorisidir. Bu durum maalesef ortalama her turk insaninin icinde bulundugu bir durum. Hep bir buyuk resmi gormeler. Hep bit yenigi aramalar vs. Yok annem dunya oyle abartiginiz kadar mistik bir yer diil.

görmek istediğiniz gibi görmüşsünüz.

www.youtube.com
galeri3.uludagsozluk.com

(bkz: göstergebilim)

ben de bu mantıkla filmin aslında kutup ayılarının sebze olduğu propagandasını yaptığını ispatlayacak nitelikte screenshotlar alabilirim. bir kurgunun kendi mantığı içinde çözümlenmesi (misal lost, westworld gibi dizilere dair yapılan çözümlemeler) yerinde ama kurguyla alakasız dışarıdan bir önerme zortlatıp eseri o gözle izlemek komik geliyor bana. "popçu bilmem kimin klibinde illuminati propagandası var" geyiğinden hallice olmuş.

ayrıca şöyle çözümleme olmaz. komik yani:
"Burada yönetmen bu masonik yalanlardan illallah ettik artık kolkola verip durduralım bunların yalanları mı demek istiyor ?"

allah aşkına bu ne lfddfsdsf

Tabiki komplo teorisi bunlar doğruluğu ispat edilebilir şeyler değil. Zorlama olduğunu da zaten kabul ediyorum. Başında da böyle görmek isteyip izlediğimi de söyledim zaten dostlar. Başka şeyler arayan da bulur dediğiniz gibi. Söylediklerinizin hepsine katılıyorum. Ben sadece bulduğum resimleri yorumlamanızı istemiştim onu da sadece ilk yorumu yapan @iscanthere yaptı.

bildiğiniz gibi filmde truman'ın dışarı çıkmasını isteyen milyonlarca insan var. bazıları şirket içerisinden olmak üzere.

yani o mesajlar bize değil truman'a. onun sorgulama dürtüsünü artırmak için, olan biteni kavraması için. ben hep böyle düşünmüşümdür.

çok özür dileyerek söylüyorum, hayatımda gördüğüm en büyük vakit kayıplarından biri şu duyuruyu okumak oldu. neyse yapacak bir şey yok artık olan oldu. baştan sona da okudum.

adamlar orada dünya'yı anlatmıyor ki zaten. truman için düzenlenen stüdyo ile ilgili şeyleri dünya'yı anlatıyormuş gibi yazmışsınız da yazmışsınız. dedim ya hayatımda bu kadar boşa geçmiş başka zamanım çok azdır.

ikinci neden olarak insan haklarının askıya alınmasını kullanabilirsiniz. naziler ve japonlar psikopat deneyler yaparak sayısız esiri kobay olarak kullanmanın avantajıyla tıbbi ilerleme sağladılar. ingilizce google araması yapınca "edu" uzantılı pek çok makale çıkıyor. bi göz gezdirebilirsiniz.
bu madde çok ahlaki olmayabilir ama neticede savaş savunuluyor :)

sun tzu baba bu konu hakkında bir şey diyecek olsaydı tersini derdi. savaşlardan çok savaş ihtimali üzerine teknoloji geliştirilir ve bu teknolojiler daha sonradan sivillerin de yararına olabilir. örneğin internet de evvelden amerikan ordusu için tasarlanmıştır. bugün dünya bunun üzerinden dönüyor.

montaigne abi ulusun arada bir savaşa ihtiyacı olduğunu söylüyordu belki teknoloji ile ilgili bir şeyler demiştir ama sanmıyorum. onunki yönetim odaklıydı.

@ben demistim zaten, şükela hocam. evet bugünkü tıbbın nazilerin yahudiler üzerinde yaptığı deneyler ile geliştiği söylenir.